Değirmenayvalı CHP’li Belediye Başkan adayı Ummuhan Özpınar, ODAK Pazar Kahvaltıları’nda Mehmet Emin Güzbey, Ertuğrul Sevim ve Ömer Mazi’nin konuğu oldu.
Siyasetle çok erken tanışmışsınız. MHP’li bir ailenin içinden çıkıp CHP fikrini savunmak çok kolay bir durum olmasa gerek?
Özpınar: Elbette kolay değil. Babam yıllarca MHP’ye hizmet etti. Evimiz ve iş yerimiz üç hilal posterleri ile doluydu. Ama biz siyasetten hep zarar gördük. Babamın siyaset merakı yüzünden biz 3 lokanta, bir ev, bir araba satmak zorunda kaldık. Böyle kötü ve acı tecrübeler edindikten sonra insan ister istemez bazı şeylerden soğuyor. Ama babam hala aynı adam. MHP’nin bugünkü halini görüyorum tam anlamıyla toplama kampı gibi. Elle tutulur bir insanı göremiyorum. Siyaset bu kadar ucuz olmamalı.
MHP’den size bir teklif geldi mi?
Özpınar: Hayır gelmedi. MHP kendi içinde bulunan kişileri bulup ortaya çıkartmak gibi bir misyonu olmadığı için bana gelen bir teklif yok. Kaldı ki ben değil babam MHP’li. Ben çocukluğumdan beri aykırı biriydim. Ben solcu bir yapıyla kendimi yetiştirdim. İşin garibi Değirmenayvalı’da benim başkanlık için yarıştığım MHP’nin adayı aslında CHP’li bir kişi. CHP’den istifa ederek MHP’ye geçti ve aday oldu. Ben de MHP’li bir aileden gelerek CHP’nin adayıyım.
Değirmenayvalı’da çok ilginç bir seçim olacağı kesin. Mevcut başkanın konumu nedir?
Özpınar: Mevcut Belediye Başkanı benim akrabam olur ama tanışmıyoruz. Aday olduktan sonra aradım. Kendimi tanıttım, o kadar soğuk bir yaklaşımı oldu ki anlatamam. Bildiğim kadarıyla fazla bir şansı yok. Çünkü herkes bıkmış ondan. Değirmenayvalı’da seçim MHP ile CHP arasında geçecek.
Dünya benim etrafımda dönmeyecek
Nasıl bir Belediye Başkanı olmayı düşünüyorsunuz?
Özpınar: Bir kere bu ülkenin dürüst ve samimi insanlara ihtiyacı var. Bugün nasıl birini görüyorsanız yarında, öbür günde aynı kişiyi göreceksiniz. Ben protokol başkanı olmayacağım. Halkın arasında halkın sorunları dertleri neyse onlara çözüm bulmaya çalışan birisi olacağım. Başkanlık koltuğuna oturup arkaya yaslanıp dünyanın benim etrafımda dönsün, ona fırça atayım, buna emir vereyim diye bir kaygım yok. Ben beldemin sorunlarını onlarla birlikte çözmek, sorununda çözümün de bir parçası olmalarını sağlayacağım. Birlikte yönetim şeklini önemsiyorum.
Ummuhan Özpınar kimdir?
Özpınar: Ben 1978 yılında Afyon Çavuşbaş’ta dünyaya geldim. Bir kız bir erkek kardeşim var. Ailenin ilk çoğuyum. Dedem, amcamlar herkesin aynı avluyu kullandıkları bir yerde kalıyorduk. Ben doğduğumda ailenin ilk çocuğu oldum. Amcamlar ve halamların henüz çocukları olmamıştı. O nedenle biraz el bebek, gül bebek şeklinde büyüdüm. Hepsinin bir tanesiydim. Çok güzel bir çocukluğum geçti. Kardeşlerim ve amca ve hala çocukları olduktan sonra ilgi biraz azaldı ama yinede ben hepsinin ilk göz ağrısıydım.
İlkokulu nerede okudunuz?
Özpınar: Çavuşbaş’ta yaşıyorduk bende her çocuk gibi evimize en yakın okul olan Cumhuriyet ilkokulu’na gittim. İlkokul öğretmenimi çok seviyordum, o da beni çok seviyordu. Öğretmenim amcamın okul arkadaşıydı ve amcama aşıktı. Onu kaybetmemek için bana çok özen gösteriyordu. Ama ne yazık ki amcam ben 4. sınıfa giderken başka birisiyle evlendi ve öğretmenim başkan bir şehre tayin istedi. Fikriye Dayıoğlu geldi. Çok güzel bir ilkokul hayatım oldu. İlkokuldan sonra ortaokul okuma şansım olmadı. Ortaokulu dışarıdan İmam Hatip ortaokulunu bitirdim.
Hafız olmamı dedem istiyordu
Neden okumadınız. Aileniz mi okutmadı, başka bir sebebi mi var?
Özpınar: Ailemin bu işte bir kabahati yok. Babam benim okumamı istiyordu. Ancak dedem babamdan önce davranarak beni Çavuşbaş Esentepe Kuran Kursu’na kayıt ettirdi. Emine Aydoğan hocam Türkiye Kuranıkerim okuma şampiyonu. Benim idealim Kuran Kursu hocası olmaktı. Burada hafızlık eğitimi alarak hafız oldum. Diyanetten icazetli hafızım. Aslında babam lise hatta üniversite okumamı istiyor. Ama dedem ve babaannem babamdan habersiz beni hafızlık eğitimi almam için kuran kursuna kayıt yaptırıyorlar. Ben dedemi çok seviyordum. Hayatta kıramayacağım tek insan dedemdi. O benim için vazgeçilmez bir insandı. Dedem öldüğünde ben 15 gün hasta oldum ve o günden kalma şeker hastası oldum.
Dedenizin ölümüne üzüldüğünüz için şeker hastası oldunuz. Neden dedenizi bu kadar çok seviyordunuz?
Özpınar: Dedem İsmail Arslan, çok farklı bir insandı. Müthiş derecede yakışıklı, çok sevecen ve iyiliksever biriydi. Herkesin yardımına koşan biriydi. O kadar yakışıklıydı ki babaannem o yaşında dahi dedemi aşırı derecede kıskanırdı. Bizim evin ters tarafında bir kadın vardı. kocası yok. Bazen dedem o taraftan geldiğini gören babaannem çok kızardı. Ne işin var o kadının evinin tarafında, ona mı baktın diye kızardı. Kale çıkışında bir yerde otururduk. Tarladan patates gelirdi. Önce şu komşuya götürün onun ihtiyacı var diye önce başkalarını düşünen biriydi. Bu nedenle dedem benim bir tanemdi. 67 yaşında hayatını kaybetti. Dedem öldüğünde ben üzüntüden 15 gün hasta oldum. Bu hastalıktan sonra şeker hastası oldum. Allah razı olsun onların hayaliydi benim hafız olmam. Bende onların güvenini boşa çıkartmamak için hafızlık için ne gerekiyorsa yaptım.
Çavuşbaş’ta kuran Kursunu bitirip hafız olduktan sonra bu konudaki eğitiminiz burada kalmadı ve İstanbul’da devam etti galiba. Orada neler yaşadınız, nasıl bir eğitim veriliyor?
Özpınar: Evet burada kalmadı, İstanbul’da medrese eğitimi almaya devam ettim. Ben tam 4 yıl medrese eğitimi aldım. 2 yılda eğitmen olarak toplam 6 yıl İstanbul’da kaldım. Bu eğitim paralı bir eğitimdi. Babam her ay eğitim taksitlerimi yatırıyordu. Çok iyi bir eğitim aldığımı söyleye bilirim. Ama hiç hoş olmayan şeylerde yaşadım. Çifte standardın kralı oralarda yapılıyor. Yanlışlarını çok gördüm. Şu anda siyaset yapan insanların çocukları ile birlikte okudum. Babam yurt dışında çalıştığı için bazen ödeme günleri gecikiyordu. Hemen gelip senin ödemen yapılmadı, pılını pırtını topla gidiyorsun diye tehdit ederlerdi. Çok kötü olurdum böyle zamanlarda. Ben Medrese eğitimini İsmailağa Cemaati diye biliniyor şimdi. Cübbeli Ahmet Hoca’nın cemaati. Mahmut Ustaosmanoğlu cemaatiydi. İstanbul Fatih zaten tamamen İsmailağa Cemaatinin elinde.
Cemaatte yaşadıklarım beni CHP’li yaptı
Cemaatler dışarıdan kapalı kutu gibidir. Ne olup bittiği fazla dışarı yansımaz. Size göre olumlu yanlarının yanında size ters olan ve kabullenemediğiniz şeyler var mıydı?
Özpınar: Bek çok güzel bir medrese eğitimi aldım. Tam 4 yıl boyunca. Bunun dışında 2 yılda eğitim verdim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı sırada Fatih Vakfı’nda görevli olarak çalıştım. Şimdi Neden MHP değil de CHP olayı da buralardan geliyor. Ben orada vakıfta çalışırken yaşadıklarım çok hoş anılar değildi. Hırvat ve Bosna harbi sırasında yardımlar toplanıyordu. Çuval çuval bağışlar geliyordu. Bir kısmına hiç dokunmadan ne gerek ver bunlara diye battaniyeler ve kıyafetler kalorifer kazanlarında yakıldı. Paralar geliyordu, vakıf başkanına hocam makbuz keselim mi? diye soruyorduk. Yok onu yazmaya gerek yok, o küçük bir miktar diye kayda sokmuyordu ve kendi ceplerine iniyordu. Hiç unutamam bir vakıf başkanı geldi. Geldiğinde ayakkabısının altı kendisinden bağımsız geldi. Adamın ayakkabısının altı çıkıyordu. Bir yıl sonra bu vakıf başkanı altına son model bir cip aldı. Ben çalışıyorum öyle bir arabam olmadı. Giden yardımların ne kadarı nereye gidiyor, kimlerin ceplerine inanıyor bunu orada gördükten sonra çok üzüldüm.
Bu örnekler sizin cemaatlerden kopmanıza neden olmuş galiba?
Özpınar: Bu olaylar elbette çok etkiledi. 1992 yılında ben Medrese eğitimi yaparken Yavuz Selim Cami ile benim Yurdum arasında bir sokak vardı. Camide Mahmut Hoca vaaz verirdi. Bizde hoca efendiyi dinlemek için oraya giderdik. O zaman Aleviler için Kızılbaş derlerdi. O zaman çabuk çabuk bir an önce gidelim şimdi Kızılbaşlarla karşılaşırız şöyle yaparlar böyle derler diye bizi onlara karşı kinlendirirlilerdi. Onlara karşı öfke ve nefret duymamız için bilinçaltımıza işliyorlardı. Biraz araştıracak olsan mani oluyorlardı. Ben eğitimimizin gereği olarak mezhepleri de araştırmak istiyordum. Araştıran sorgulayan kimseyi hiç sevmezlerdi. Fazla çıkan otu biçerler ya. Hemen biçiyorlardı. Susacaksın ve itaat edeceksin. Onların istediği, ama bende öyle şeylere gelemiyorum. Kanımda aykırılık var, ben asiyim. Bu nedenle beni sevemediler ve içlerine alamadılar.
Sadece İsmailağa Cemaatine mi girdiniz başka cemaatlerle bir ilginiz oldu mu?
Özpınar: Afyon’a döndükten sonrada birçok cemaatin toplantılarına katıldım. Benim amacım cemaate katılmak değil. Ruhumu dinlendirmek ve bilmediğim bir şeyler varsa onu öğrenmekti. Hiç birisinden beklediğimi bulamadım. Onlarda beni zaten bir türlü sevemediler. Onlar istiyor ki, sadece sohbetlere katılsın, onlar ne derse uysal bir şekilde boyun eğsin. Ama ben bunun yıllarca eğitimini aldım. Ben ortada bir yanlış varsa onu göre göre nasıl sessiz kalırım. Orada eğitimsiz bir hanım efendinin önünde diz çöküp de sen benim Şıhım’sın, Şeyhimsin diyemem. Kadın ben el aldım diye kendi Şeyh ilan ediyor. Ben böyle şeylere gelemiyorum. Benden çok daha az bilgiye sahip birinin önünde diz çökmek bana göre değil.
Siyasi baskıyla büyüdüm
Özpınar: Hayatım boyunca siyasetin içinde yer aldım. Geçmişe baktığımda hiç iyi anılarım yok. Babamın MHP’li olması nedeniyle aile içinde ister istemez bir siyasi baskı vardı. 1980 ihtilalini benim ailem, babam, amcamlar çok şiddetli yaşadılar. Bizim evimizin çatısında hala 80 ihtilalinden kalan sağ görüşlü gazete, dergi ve kitaplar duruyor sandıkların içinde. Babaannem ve dedem sandıklar dolusu tavan arasına saklamışlar. Bugün bir yasak yok ama bizim sandıklar hala çatıda. Yasaklar kalktı ama kime kalktı kime kalkmadı belli değil. Başbakan’a kalktı ama bize hala kalkmadı. Bize suç olan birçok şey Başbakan ve çevresinde bulunanlara suç değil. Aklım erdiğinden beri bizim evde siyaset oldu. Babamın görüşü ve belki de o görüş yüzünden evimizin satılması beni CHP taraflarına çekti.
Türbanlı değil başörtülü adayım.
Özpınar: Aday olduktan sonra birçok yerde CHP’nin Türbanlı adayı diye yazılar çıktı. Birincisi türbanlı aday denilmesi hiç şık değil. İkincisi taktığım türban değil başörtüsü. Bu benim dini inancım. Allah emrettiği için takıyorum. Ben başörtüsüne türban denilmesinden hiç hoşlanmıyorum. Türban Yahudi rahibelerinin taktığı örtüye denilir. Benim örtüm başörtüsü. Bu türban geleneği de Türk ve Müslümanlıkta olmayan bir model. Bu tamamen bir siyasi ve bayrak gibi kullanma olayı Refah Partisi ile birlikte 1992 yılında çıktı. Çok iyi biliyorum çünkü 1992 yılında İstanbul’da okuyordum. Medrese eğitimi alırken bu kapanma şekli ortaya çıktı. Alevi sünni olayları, Başörtüsü Türban olayı da o zaman çıktı. Başörtüsü inançtan çıkıp bayrak oldu simge oldu. Refah Partisi simge haline getirdi ve onun devamında AK Parti bu simgeyi yaygınlaştırdı. Başörtüsünden öte ben Ummuhan Özpınar’ım.
Adım Ummuhan, göbek adım Asena
Özpınar: MHP’li bir babanın kızıyım. Çocukluğumdan beri bizim ailede siyaset yapıldı. Babam Ali Arslan, MHP Merkez İlçe Yönetiminde yer aldı. Bizim 3 tana Hilal lokantamız vardı. Babamın siyaset merakı yüzünden biz bir yılda hepsini kapatmak zorunda kaldık. Lokantayı garsonlara bırakıp partiye gidiyordu. Seçimler zamanında bizim lokantalar partiye çalışıyordu. Yiyen gitti ama kimse hesap ödeme gereği duymadığı için babam battı. Biz aile olarak MHP’nin çok zararını gördük. Babamın iyi niyetini kötüye kullandılar. Ben dedemi o kadar çok severim ki, dünya bir yana dedem bir yana. Ben dedemin mezarını ziyaret etmeden Alparslan Türkeş’in mezarına ziyarete gittik. Babam böyle bir MHP’li. Ama tabana doğru indiğimizde bize hep zararı dokundu. Belki bu nedenle MHP’ye hep soğuk baktım. Milletvekili adayları ve Başkan adayları bizim lokantalarda yedirdi içirdi ama hiç hesap ödeyen olmadı. 3 lokanta, bir araba, bir ev satmak zorunda kaldık. Babama tepkimden dolayı ben MHP karşısında yer almaya başladım.